29 Şubat 2012 Çarşamba

“Lanetli Çember”


Kapalı devre bir sohbete iştirak ettik. Üstat Cemil Meriç cümleleri üzerine bir dostumuzla aşağıdaki muhavere geçti aramızda.

“Tanzimat’tan bu yana Türk aydının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlardı… Avrupa’yı tanımak gaflet; Avrupa’yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberden nasıl kurtulacağız?” (Mağaradakiler, S. 323)

“Bu lanet çemberden nasıl kurtulacağız?”. Elbette mağaranın duvarlarını yıkarak, kendi ellerimizle yaptığımız putlarımızı kırarak, düşler âleminde bina ettiğimiz sahte yapıları tarumar ederek, kendimize dönerek, kendimiz olarak. 40 yıl önce sorulan soruların bugünlerde halen geçerli olduğunu bilmek ne acı.

“Kaderimizi çizen Avrupa’nın siyasi ihtirasları; kullandığımız kelimeler onun emellerinden dile geliyor. Kulağımıza fısıldanan lafızları hudut ve şümullerinden habersiz fısıldayıp duruyoruz… Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.” (Kırk Ambar, S. 287 – 288) Dostum şu notu da eklemişti: “Mağara duvarlarını yıkmak için bir araç ŞUUR… !”

Aylardır bu sayfalarda dolanıp dururum, İslâmi (sanılan) sınırlı cümlelerle birbirimize Müslüman’lık taslayıp dururuz. En önemli İslâmi mesajlarımızda “Cumanız Hayırlı Olsun” ve “Selam-ün aleyküm” cümleleridir. Çoğunlukla internete konulmuş, kaynağı belli olmayan, yazanı belli olmayan cümleleri ve hatta hadis isminin verildiği cümleleri kopyalayıp yapıştırma metodu (ve büyük bir iş yapılır edası) ile daima çoğaltılmaktadır. Oysa Meriç ne diyor? “Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla”. Öyledir. “Bir anlık tefekkür, binlerce rekâtlık namazdan evladır” inancından, kabulünden nerelere gelmişiz? Özden kabuğa geri dönüş.

Tefekkürün vuzuhu insanın insana saygısındandır. Şuur, Yaradan’ın, Kul’unun beyninde nispeten açılımıdır. Böyle olunca bizlere lazım olan, şuurlu bir Türk olarak, şuurumuzun (sonsuza giden) ilim açılımının ve hıfzının sağlanmasıdır. Nasıl olacak bu? En doğruyu Allah bilir.

“Aydının görevi karanlıkları aydınlatmak, ne yazık ki o da kavganın içinde.” Yorumundan sonra, yine Meriç’ten şu satırları yolladı:

“Sağ kovuğuna çekilmiş münzevi, mazlum, mustarip. Sol eline tutuşturulan reçeteyi kekeliyor, manasını anlamadığı reçeteyi. Tek ortak duygu: Düşmanlık. Diyalog yok. Tanzimat’tan beri hazır elbise meraklısıyız, hazır elbiseye ve hazır medeniyete… Tefekkür kılıçla fethedilemez, bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç.” (Mağaradakiler, S. 314)

Sağ ve sol! Ne acı günlerdi o günler. İki küçük kelimeye sıkıştırılmış beyinler. İki küçük kelimenin etrafında bombalı, silahlı, maskeli… Karabasan günler. Artık devrini tamamladı sağ da, sol da. Hiç konuşulmaz oldu, görevini tamamladı ve gitti bizim mekândan. Düzgün durur mu dünyayı yönetmeye azmeden kuvvet(ler) İslâmı ön plana çıkartıp, laik kesimle kavgaya oturttu. Uzaklardan İslâm temsilcisi diye Taliban resimlerini gösterdi dünyaya, kabul edilemez bu resimler ve uygulamaları akıllara kazınıldı ve İslam’ın önüne ‘ılımlı’ kelimesini ilave ettiler. Yepyeni bir dinin sinyalini verdi adeta. Kurduğu BOP örgütlenmesi de, Medeniyetler İttifakı örgütlenmesi de üzerimize yeniden geçirdikleri “deli gömleğinden” ibaretti.

“Düşünce şüphe ile başlar. Düşünce tezatları ile bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?” (Jurnal, 24.07.1964)

“Düşünce en önemli bir ibadettir” demiştik. Nedir düşünce? Kimdir düşünen? Düşünce, ufuk çizgisinin ardındakini hissedebilme, görebilme, anlayabilme antrenmanlarıdır. Bulunduğun yerden ufuklara kadar ne varsa, iyi-kötü, ıslak-kuru, eğri-doğru… ne varsa tamamının kavranılması anlaşılmasıdır. Bunun içinde zıd’dı da vardır, gölgesi de. Bir tanesini eksik bırakırsan tabiî ki öğrendiğin de eksik olacaktır. Zıt kelimesinin içinde küfür yoktur. Küfr’e her bulaşıldığında hayat daralır, bu vakitte ise yeni bir İbrahim’e ihtiyaç vardır. O halde, düşünen İnsandır. (Not: İnsan’ın İ’si büyük harfle yazılmıştır.)

Vakit epeyce ilerlemişti.

Bilahare görüşmek üzere vedalaştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...