1 Şubat 2012 Çarşamba

Ekonomi, Emperyalizm ve Türk


“Emperyalizm ve Atatürk” başlıklı yazısında Taha Akyol şöyle bir cümle kurar.

Lenin’in emperyalizmi “sermaye ihracı” olarak tanımlaması zamanı geçmiş bir teoridir. Bugünkü “küreselleşme” çağında sermaye hareketleri farklıdır. Sosyalist ekonomilerin çöküşü, Lenin’in bu teorisinin de çöküşüdür.”

Sonra sözü Atatürk’e getirir. Atatürk’ün yabancı sermaye hakkındaki görüşlerine. Özetle Atatürk’ün yabancı sermayeye karşı olmadığını, Atatürk, emperyalizmi askeri güç kullanarak bir ülkenin işgal edilmesi olarak tanımlamış, Lenin gibi “sermaye ihracı”nı emperyalizm saymamış, üzerinde bile durmamıştır.” Diyor.

Açık toplum hakkında görüş irad ederken de; Bugün ülkeye yarar sağlayacak bir iktisat politikası geliştirmenin önşartlarından biri, dünya ekonomisine 19. yüzyıl teorileri değil, çağımızın dinamikleri açısından bakmaktır.” El-Hakk doğrudur, katılıyorum.

Onun için ben Volkswagen ve Hyundai’nin Türkiye’ye yatırım yapmasını “iyi haber” olarak görüyorum, çok iyi haber.” Cümlesi ile yazısını bitirir.

Tarihinin hiç bir döneminde Türk dışarıya kapalı olmamıştır. Komşularıyla, diğer ülkelerle ticari, askeri, kültürel ilişkilerini kuvvetle ilerletmiş ve geliştirmiştir. Bizim bilgimiz bu yöndedir. Hatta bu ülkelerden kültürler ithal etmiştir. Diline kelimeler almıştır. Onların kullandığı eşyaları, makineleri almıştır. Bunları kullanmakta hiç bir beis görmemiştir. Onların kütüphanelerindeki eserleri kendi diline tercüme ettirmiş, onların ilim adamlarını, sanatçılarını ülkesine davet ederek ve onlara yaşayacağı mekân, geçineceği maaş vermiştir. İspanya ve Almanya’daki Yahudilerin Türkiye’ye kabulü de böyle olmuştur. Öyle ki, onları kendimizden biri gibi görmüş, büyüklerine gerekli hürmet ve itibar verilmiştir.

Hatta iddia ile söyleriz ki, Türk kadar yabancı kültürlere açık bir millet daha yoktur. Bu vasıf onun ilerlemeci, yükselmeci karakterinden gelir. Tarihi yer değiştirme arzusu, dolayısıyla göçler, uzak diyarlardaki bilinmeyenlerin öğrenilmesi iştiyakıyladır. Bu itibarla, ön yargılarını, statülerini… Bir kenara bırakarak yeni ülkelere, yeni bilgilere, yeni bilgelere kanat açar.

Zamana uymada sorunu yoktur. Zaman Hakk’tır. Asır Hakk’tır.

Günümüzde de Türk’ün ‘göç’ü devam etmektedir. Hiç durmamıştır. Dünyanın hemen her ülkesine milyonlarca Türk göç etmiş, oralara yerleşmiş, okullarında eğitimini tamamlamış, devlet dairelerinde memuriyete girmişler, oralarda iş yerleri kurarak, yanlarında yüz binlerce ora vatandaşını çalıştırır olmuşlardır.

“Emperyalizmin askeri güç kullanarak topraklarını işgal etmesi” Atatürk fikridir. Eğer Lenin gibi sermaye ihracını emperyalizmden saysaydı, devrinde neredeyse sıfır olan Türkiye ekonomisi katlanarak artışlar sağlayamazdı. Çok meşhur bir tanımlamadır; “iğne bile üretemeyen bir ekonomiden, uçak ihraç eder” duruma geçilmiştir.

Artık dünyayı dev şirketler idare eder olmuşlardır. Ülkelerin parlamentolarına hâkimdirler, istedikleri yasaları istedikleri doğrultuda çıkarabilecek etkinliktedirler. Yani, emperyalizmin çağımızda yönü ve tanımı da değişmiştir. Ekonomik ilişkileri zamanımızın ‘küreselci’ yaklaşımıyla açıklamak doğrudur ama, emperyalist düşünceyi de zamanımız görüş, düşünüş ve yorumlarıyla açıklamalıdır. Birisini Lenin’in mantığı, diğerini de bugünün mantığı ile anlatırsak bir çelişki doğabilir.

Artık dev şirketler ülkelerin toprakları ile değil ekonomik katkıları ile ilgilenmekte, şirketlerine verecekleri katma değerleri düşünmektedirler. Bu sebeple de, yeni yatırımlar değil, ülkedeki mevcut kurulu düzenlere sahip olmak istemektedirler. Bugüne kadar özelleştirilme adı altında Türkiye’mizde de bu görülmüştür. Satılan fabrikalar kuruluş amacı dışında kullanılarak, tamamen rant hesabı ile bakılmaktadır.

Yabancı sermayenin doğrudan yatırım yapmasına ise hiç bir zaman karşı çıkılmaz. Yeter ki işiyle gücüyle meşgul olsun, işleri arasına ülke yönetmeyi katmasın.

Dünya ekonomik Forumu’nun Davos toplantıları devam ederken şu cümle aklımıza geldi; Forum’un düzenleyicisi şöyle bir laf etmişti: “Burası dünyanın sanatoryumudur”. Ne demek istiyor da acaba? Dünya devletlerine nizam vermeye yönelik bir söz olarak algılıyorum ben. Hâlbuki ABD olsun, AB olsun ağır hastadır bu günlerde. Kendilerine deva bulamayan zengin şımarıklar nerde bizim gibi ekonomisi sürekli risk altında bulunan ülkelere yardımcı olsunlar?

Ama emperyal hedeflerini asla unutmuyorlar, her halükarda şirketleri vasıtasıyla ülkelerde iktidarlarını kurmak ve geliştirmek istemektedirler.

Gerekli tedbirleri almak kaydıyla, yabancı şirketlerin doğrudan sermaye getirmesinde bir sakınca yoktur.

1 yorum:

  1. Gazi Çevik:

    T.Akyol'a dünya gıda terörünün baş aktörü Cargill'in, Türkiye'de yatırım yaparken nasıl birinci dereceden verimli toprakları işgal ederek oralarda fabrikalar kurup, çevreyi nasıl katlettiğini hatırlatmak gerek. Avrupa Çevreci organizasyonlar tarafından bu fabrikanın (Bursa'da) kapatılması kararı çıktığı halde 2006'da ABD'ye giden RTE'nin dönüşte bir kararnameyle Cargill'in fabrika alanını Özel Endüstri Bölgesi ilân ettirerek bu katliama ortak oluşu hakkında acaba ne düşünür, yağdanlık uçlu kalemin sahibi T.Akyol...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...