9 Kasım 2011 Çarşamba

Sır Küpü İnsanlar

Şu cümleyi alın bir kere:

-“Annen baban var mı?”

-“Var.”

Herkesin anlayabileceği, açıklama yapmaya gerek kalmayan sıradan iki cümle. Öyle mi?

Sorular, cevaplar, konuşmalar, cümleler bulunulan boyutun, bulunulan makamın gerektirdiği, o makamdan söylenilen sözlerdir. Üniversitede doktora derslerine katılan ve tez hazırlayan birisi ile yapılan konuşmaları mesela ilköğretim öğrencisine söyleyebilir misiniz? Söyleseniz de bu konuşmadan ne gibi bir zevk çıkar ortaya? Koca bir hiç’tir bu sorunun cevabı. Öyleyse, soruyu soranı ve sorunun sorulduğu kişiyi iyi tahlil etmemiz, hakkında derin düşünmemiz gerekir.

Yoksa günlük hayatımızın gereği söylenilen sözlerden, yapılan eylemlerden ne gibi keyifli sonuç çıkar? ‘O’nlar her sözünü, her eylemini bir amaç için yaparlar, söylerler. Boşa söylenilmiş hiç bir sözleri yoktur. Hele ki, tanıdığı “yüz” ile karşılaşmışsa, tadına doyulmaz sohbetlerinin.

Ne söyledi, niçin söyledi, nasıl söyledi, kime söyledi? Söyleyen kim?

Sırrın çözümü de, sırrı söyleyenin müsaadesi ile olacaktır. Açık etmezler, anladı mı, anlamadı mı? Hiç merak etmezler. Nasılsa öyledir. Nasıl olacaksa öyle olur. Onlar birbirlerini tanırlar. Yüzlerinden, gözlerinden, ağızlarından çıkan bir kelimeden.. Tanırlar. Nasıl oluyor da ben tanıyamıyorum? Diye soramayız, nasıl olur da ben anlayamıyorum diye soramayız. Çünkü aslında ne anlatıldığı apaçık ortadır. Anladığımızı sanırız. En gizli bilgiler göz önündeki bilgilerdir. Suyun kaldırma kuvveti gibi, güneş ışınlarının ısıttığı gibi, havanın hem kaldırma, hem yere doğru baskı gücü gibi… Bu bilgiler tarihin başlangıcından beri hep göz önünde duruyordu. O anda kendisini bu iş üzere programlamış ve o iş üzerinde kendini geliştirmiş kişilere açıldı ilim. Onlar da kendilerini ilim üzere geliştirdiler, bu günkü seviyeye elbirliği ile getirdiler.

-“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz”. Dedi.

-“Türk, öğün, çalış, güven”. Dedi.

-“Ne mutlu Türk’üm diyene”. Dedi.

“Sır”rın üzerine “sır” konularak geliştirildi, olgun hale getirildi, “Sır”lanmış “Sır”lılar da “Sır”dan haklarına düşen kadarını aldılar, yeni bir “Sır”lanma yaşayarak “Sır” olup gittiler. “Sırrı sır edenin sırrına Hû, sırrı faş edenin faşına yuh” dediler.

Göz önünde, orta yerde apaçık bulunduğundan “Sır” olarak kaldı gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...