5 Ekim 2011 Çarşamba

“Secde” Üzerine

Sosyal medya soru cevap alanında da önemli bir mecra sunmakta kullanıcılara. Bu konuda faaliyet gösteren bir ortamda şöyle bir soru soruldu:

“Bütün yeryüzünün mescit kılınması ayetinin alnı taş toprak çeşidinden bir nesneye sürerek secde etmek gereğine dönüşmesi beşer aklının varabileceği ilginç bir nokta, seccade de pamuktan mamul o da toprak sayılır…”

Bu soruya Kenan Çamurcu şöyle cevap verdi: “Toprağa secdenin felsefi düzeyini ihmal etmeyin. İlginç olmaktan çok, namazla miracı murat eden müminin toprağa yaklaştıkça o miracı hak edeceğine ilişkin ikazı bu yolla hatırlatan yüksek değer olduğunu düşünmelisiniz. İbadetlerimiz veya tasavvufun yöntemleri, böyle ikazları kulağa küpe yapmamızı sağlayan vesilelerden ibarettir, bunu unutmayalım.”

Hem soru hem verilen cevap yerli yerindeydi, ama sanki bir şeylerin eksiliğini hissettim. Bir şeyler söylemek geldi içimden ve şunları yazdım.

“Bütün yeryüzünün mescit kılınması” bir hal işi olsa gerektir. Tıpkı “Her yönden görünen O” kelamının anlattığı gibi. Toprak, tevazuun sembolü. Aşık Baba’nın dediği “Benim sadık yarim kara topraktır”. Böylece, Gönül Kâbesi kurulmuş olmaktadır. Secde Hak’kadır.”

Kenan Çamurcu:”Çok güzel belirtmişsiniz” diyerek beğenisini de bildirdi.

Üstad Ahmed Hulusi “Kur’an’ı Kerim Çözümü” isimli eserinde şu cümleleri yazar: “İblis” ismiyle işaret edilen şeytanî vasıfla tanımlanan varlığın işlevi ise gerçekte ibret alınması gereken olaydır. İblis, hakikati itibarıyla bir Esma bileşimi yani melekî kuvve olmasına karşın, kendisinde “El Veliyy, El Mu’min, El Hadiy” gibi bazı isimlerin özelliğinin yeterince açığa çıkmaması sebebiyle; bu isimlerin de açığa çıktığı karşısındaki “ahseni takvim” olan varlığın, derûnundaki bu özellikleri görememiş ve bu yüzden de, onu açıkta kendisine görünen yapısıyla değerlendirerek; onun Esma özelliklerince kendisinden üstün olmasını kabullenememiştir. Yanı sıra, kendisinin Esmâ Hakikatinden var  olduğu bilgisinden hareketle, karşısındakinin üstünlüğünü kabulün kendi hakikatini inkâr noktasına getireceğini zannetmiş; bu yüzden de secdeden kaçınmıştır. Çünkü kişi, kendisinde olmayan veriye sahip olanı asla değerlendiremez!”

Bu nedenle “RAHMAN”a secdeyi müşrikler algılayamamıştır. “Onlara”: ‘Rahmân’a secde edin (Esma hakikatiniz indîndeki ‘yok’luğunuzu hissedin)denildiğinde: ‘Rahmân da ne-dir? Bize emrettiğine secde edermiyiz hiç? Dediler…” (25. Furkan: 60)ve “…Muhakkak ki şeytan Rahmân’a âsi oldu.” (19. Meryem 44) âyetleri “İnsan”ın Zât’ının “Esmâ” hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! “insan”daki “Zâtî tecelli”de budur!

Yâ Nâsip, Yâ Kısmet, Yâ Hâk…

Secde tecelli edenedir. Tecelli Hâk’tır. Tecelli eden Hâk’tır. Öyleyse secde de Hâk’kadır.

Varlık iddiasında bulunanlar ise (kibrinden, ululanmasından) secde etmeyerek “iblis”leşti. Âdem’e secde, ‘Hâk’ka secdedir. Şahadet kelimesindeki “şahadet ederim ki, Hz. Muhammed Kul’u ve Resul’üdür” sırrı ilahisinin işaret ettiği nokta, mazhariyeti ile Âdem’in gönlünde tecelli edenin Hâk olduğuna, şahadetten ibarettir.

Secdegâh’a yüz sürenlerden eylesin.

Doğruyu Bilen Kendi’sidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...