8 Temmuz 2011 Cuma

Dişçi Hüseyin


İlk mektebi bitirdiği gün diş atölyesinde çıraklığa başladı Hüseyin. Kısacık boyu, çelimsiz haliyle kalfaların ve ustasının gözüne girmeyi başardı. Sevilir oldu. Dükkânın temizliği, çay söyleme, getir götür işleri onundu artık. Yaptıkları işin neye yaradığını aylar sonra öğrendi. Meğer insanlara diş yapılırmış. Bir iki yıl sonra da dükkânda yapılan dişleri diş hekimlerinin muayenehanelerine Hüseyin götürmeye başlamıştı. Doktorların provaları nasıl aldıklarını, dikkatlice seyreder, kafasına nakşederdi. Zaman geçtikçe hekimlerle de arkadaşlığını ilerletti. Bazı hekimler diş çekimlerinde, muayenelerinde seyretmesine müsaade ettiler. Artık, kalfa olma sırası kendisine geldiğinde onlarca diş hekimi tanıyordu. Hepsinden her gün bir şeyler öğreniyordu. Çürük diş, doldurulacak diş, çekilecek diş…

Kendisine atölyede çene yaptı. Üzerine dişler döşedi. Evlerinin bir odasına kurduğu küçük çalışma masasında bu çene üzerinde çalışıyor, kendisinin dizdiği dişleri çekim yapıyor, temizliyor, parlatıyordu.. Takıldığı yerleri hekimlere soruyor, bir güzel anlattırıyordu. Her bir şeyi iyice kafasına yazıyordu Hüseyin. Kalfalığı sırasında ustası ile birlikte ava gitmeye de başladı. Birkaç haftada bir tarlalarda, bayırlarda av peşinde koşardı. Keklik, tavşan, üveyik ararlardı.

Bir gün hurdacıdan sağlam bir dişçi koltuğu buldu, ucuza kapattı. Eski idi, fakat üzerinde çalışılırsa hallolabilecek ayarda idi. Evlerinin bodrumunda bulunan soba borularını dışarı çıkarıp koltuğu oraya yerleştirdi. Artık hafta sonlarında, akşamları yapacak bir işi vardı. İki yıl uğraştı koltukla. Ama ortaya göz alıcı iyi bir iş çıkmıştı. Artık koltuğu da vardı. Sıra hasta bulmaya gelmişti. O da çok zor olmadı. Birkaç arkadaşına söyledi. Hısım akrabadan, dostlardan dişi ağrıyanları birer ikişer gönderir oldular. Sevabına iki yıl da böylece çalıştı Hüseyin.

Evlerinin yakınlarında dev bir bina yapıldı. On beş katlı ve uzun bir bina. Üç dört değişik girişi var. Çok kalabalık bir bina. İşte o binan arka tarafında, gözlerden uzak, zemininde küçük bir dükkân kiraladı, neredeyse bedava denecek bir paraya. Hemen pencerelerini gazete kâğıdı ile kapattı, temizliğini yaptı. Her akşam azar azar olmak kaydıyla odunluktaki diş ünitesini taşıdı dükkâna. Bir ay içinde her şey tas tamam olmuştu. Pencereye kalın bir perde de olmak üzere. Artık hastalarını kendine ait muayenehanesinde kabul edecekti. İlk başlarda yine tanıdıklardan, konu komşudan, kendi köylülerinden hasta kabul etti. Para almaya da başladı küçük küçük. Çekim yapıyor, dolgu yapıyor, hareketli veya sabit protezler takıyor… Hem dua alıyor, hem kesesini dolduruyordu. “Hüseyin Diş Atölyesi” isimli bir levha bile taktı. Kalıplar, protez yapımında kullandığı malzemeler ve aletler olmak üzere bayağı bir atölye olmuştu.

Bir gün ava tek başına çıktı. Tüfeğini aldı, kütüklüğü doladı beline, avcı çantasını yanına taktı, şapkasını da başına geçirdi tarlalarda av aramaya başladı. Akşam yaklaşıyorken, hava karardı kararacak bir halde iken ilginç bir şey gördü Hüseyin. Bir yılan ve fare kavga ediyorlardı. Gözlerine inanamadı. Yılan fareye saldırıyor, fare birkaç metre ötedeki ota gidiyor, otu geviyor, kemiriyor dönüp yeniden yılana saldırıyordu. Çok ilginç olan bu durumu üç beş sefer seyretti Hüseyin. “Allah Allah, nedir bu ot, ne yapıyor ki” diye düşündü. Farenin yılana doğru gittiğini gördüğünde, otu kökünden çıkarıp başka bir tarafa attı. Fare dönüp otu aradı, bulamadı, bir oraya, bir buraya koşuşturdu, bulamadı ve bulunduğu yere yığıldı, öldü. Yılan gelip ağzına doldurdu fareyi ve yuttu. Hüseyin, kendisine kızdı. Farenin kahramanca kavgasını kendisi yüzünden kaybettiğini düşündü. Tüfeğini çekti, gez göz arpacık derken yılana boşalttı çifte fişeği. Yılan layığını bulmuştu.

Ertesi gün atölyede ustasına anlattı olayı, inanamadılar. Ustası “hangi ottu” diye sordu. “Valla ustam hangi ot olduğunu sonradan bende çok düşündüm, ama hatırlayamadım. Attığım otu da bulamadım.” Dedi Hüseyin. “Eşeklik etmişsin” dedi ustası. Böyle bir ot atılır, unutulur muydu? Ne kadar kıymetli bir ot olduğunu Hüseyin de düşünmüştü fakat iş işten geçmişti.

Hüseyin hala kendine ait muayenehanede diş çekiyor, diş yapıp takıyor, ara sıra ava gidiyor. Hala fare ile yılan kavgasını hatırlıyor. Bir daha görürüm umuduyla gezinip duruyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...