13 Temmuz 2011 Çarşamba

Borçlanma ve Hayat – Niye Borçlanıyoruz?

2004 yılı idi. Ufak tefek ev ihtiyaçlarını almak üzere bir bakkaldayım. Hani şimdilerde süper market diyorlar ya. Alış veriş yaptığın yer market olunca, daha bi keyifli oluyor. Geçirilenleri pek hissetmiyorsun. Bakkal olunca!.. oo   sormayın hemen “yahu ammada kazıkcısın..” der dururuz. Elin ‘büyük bakkal’ı olunca da, ne yapalım “elle gelen düğün bayram..” der geçeriz. Neyse, birkaç parça malzeme alıp ödeme mekânına sıraya girdim. Tam önümde öğrenci olduğu belli delikanlı birisi. O da birkaç küçük tüketim malzemeleri almış. Ödeme için kredi kartını verdi. (O zamanlarda tüketim malzemeleri için de taksit yapılabiliyordu). Kasadar; “tek çekiş mi, 6 taksit mi?” diye sorudu. Delikanlı taksitli olmasını söyledi.

Sanane be aslanım, ne karışıyorsun, karışma, el ne yapar yapar, nasıl öderse öder, sana ne? Yok. Dayanamadım. Muhtemelen babasının kredi kartına ek yapılan bir karttı çünkü. Bir babanın hakkını aramak gerekirdi. “Delikanlı, ne diye taksit yapıyorsun, zaten küçük bir para, öde gitsin..” gibi bir ikaz cümlesi çıktı ağzımdan. Daha laf bitmeden, “sana ne be amca, işine bak sen..” demez mi, delikanlı. Kafamı sallayıp bitirdim konuşmayı. Bir de kendime kızdım ki, sormayın.

Ödemeyi yapıp çıktım dışarı, birazda sinirlenmiş miydim ne?

Delikanlı dışarıda beni beklemiş, bana doğru yürüdü. “al bakalım, düzelt düzeltebilirsen bee.. Sana ne, ne karışırsın…” diye mırıldanırken; delikanlı biraz da çekinerek, “efendim, sizden özür dilemek için bekledim.” Dedi. “Ohh.. “ dedim. Kendi kendime. “Estağfurullah. Seni kırmak istememiştim. Madem, bekledin niye ikaz ettiğimi anlatayım sana”. Dedim. Delikanlı, öğrenciymiş, üçüncü sınıftaymış. Gelecek seneye mezun olacakmış. Nişanlıymış. Okul bitince evlenecekmiş. Babasının küçük bir dükkânı varmış. Bağ-Kur emeklisiymiş. İşte, ayaküstü bunları anlatıverdi.

“Bu bir tuzak.” Dedim. “Borçlanma, borçlandırma bir tuzak.” “şimdi sen bilmiyorsun, bu hesaplar nasıl takip edilecek, nasıl ödenecek. Hesaplar bir karışırsa, çık işin içinden çıkabilirsen. Çok zordur. Bütün mesele seni, beni, bizi borçlandırmaya sevk etmek. Bizler borçlandıkça onların keyfi yerine geliyor. Bu bilinçli yapılan ve bilinçli uygulanan bir politikadır… onlar dedim de, onlar dünyayı yönetmeyi akıllarına takmış, küresel güçlerdir… zaten devletimiz taşıyamayacağı kadar borçlandırılmış vaziyette, bir de halk borçlandırılırsa işler tamam demektir…” epeyce anlattım gence. Bilmem bir faydası oldu mu?

Okuduğum bir haberde, bu günlerde 41 Milyon kişinin, kredi kartlarından dolayı başının dertli olduğu, ödeme zorluğu çektiği işleniyordu. İşte o delikanlıya tam da bunu anlatmak istemiştim. Bu kadar kredi kartı borçlusu olursa bir ülkede, en ufak bir krizde, ya da söylenti de kâğıttan kaleler yıkılır gider… Borçlanılarak elde edilen refah yalancı bulutlar gibi kaçar gider… Kim bilir, belki de o delikanlı şimdi bu haberleri okuyor ve bize dua ediyordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...