5 Haziran 2011 Pazar

Garizzya’ya, Bir Yardım Programı

(12 Temmuz 2010 tarihinde yayınladığım bu hikayeyi, Mavi Marmara gemisinin gündeme oturması üzerine, bazı arkadaşların ısrarları ile yeniden yayına alıyorum.)

Dış İşleri Bakanlığı’nda hareketli saatler yaşanıyordu. Bakan Samurya’dan gönderdiği şifreli talimatında, “Samurya’nın bu işin dışında kalacağını” bildiriyor, bu nedenle de gemilerin hareket etmesi talimatını veriyordu. Daha önceden hazırlanan, ikisi Tarzanya’ya ait, dördü diğer dost ülkelerin sahibi olduğu gemilere hareket emri verildi. Gemiler, bir engelle karşılaşmazlarsa üç gün sonra Garizzya’ya varacak ve yardım malzemelerini teslim edeceklerdi. Gemilerde toplam 140 yolcu da, yardımların yerine verilmesini denetleyecekler, özlemini duydukları ata topraklarında iki rekat namaz kılacaklardı. İmrosil Devleti “gemilere müdahale edileceğini” açık bir lisanla bildiriyordu. Tarzanya devlet yöneticileri ise, Garizzya devletinin bağımsız bir devlet olduğunu, İmrosil’in buraya karışamayacağını tekrarlıyorlardı.

Gemiler hareket ediyorken, İzkan ve Masrun limanlarına savaş gemileri her an atağa kalkacak kartal ciddiyetinde yerleştiriliyorlardı. Savaş uçakları ise Kozna kentinin hava limanına konuşlandırılmışlardı. Tasburun limanına su altı komandaları, indirme birlikleri, kara piyadeleri, yerleştirilmişler, ilçede  güvenlik üst seviyeye çıkartılmış, Asdana’da bulunan Samurya’ya ait Yemişlik üssüne giriş çıkışlar yasaklanmış, telefon hatları kesilmiş, Tasburun ile İzkan arasındaki hava hattı her türlü uçuşlara kapatılmıştı.

Yardım gemilerinin hareket ettiği ilk gün sessizlikle geçmişti. Dış İşleri Bakanı, stratejik derinliği olan ve bu konuda teori geliştirmiş, ileri görüşlü bir kişi idi. Samurya, Bürkesel, Agmalanya.. gibi devletler arasında mekik dokuyor, gemilerinin herhangi bir tecavüze uğramaması için politikalarını anlatıyordu. “İmrosil’in müdahale edeceğini” ziyaret ettiği devlet adamları hatırlattığında da, “bizim elimiz ceviz mi topluyor” şeklinde cevaplıyordu. uykusuz geçen üç günün sonunda, yardım gemilerinin uluslar arası kara sularda, fakat İmrosil devletinin biraz yakınında olduğu bilgileri geldi.

Gemiler, Uluslar arası Kara Sularında demirlemişler gecenin geçmesini bekliyorlardı. Birden, semalardan, kulakları sağır eden, “pek çok” helikopter gürültüsü duyuldu. Kuvvetli projektörler, sabahın rehavetindeki yardım gemilerini çevirmiş, yukarıdan ağır silahlarla techiz edilmiş askerler iniyorlardı. Gemidekiler şaşırmışlardı. Kimi uyuyor, kimi geminin bir kenarında namaz kılıyor, kimi duasını ediyordu. Gemi bir anda yabancı askerlerle dolmuştu. Askerler, silahlarını gemi yolcularına doğrultmuş, gemiyi teslim almaya çalışıyorlardı. Bu arada, birkaç silah sesi duyulmuş, silah sesinden sonra “ahhhhh…” çığlığı yankılanmıştı. Gemi sakinleri, ne yapacağını bilemez bir halde, ellerine geçen her şeyi askerlerin üstüne fırlatıyorlardı. Gemi, karışmıştı. Yolculardan, şöyle iri yarı olanı, bir askeri tuttuğu gibi denize attı. Bunu gören diğer asker, silahındaki kurşunları üzerine boşalttı. Şu ileride, 19 yaşlarında olduğu anlaşılan çocuk, elindeki sapanı misketle doldurarak rastgele fırlatıyordu, yakınındaki asker, silahını üstüne doğrulttu. Askerin yüzüne baktı, gülüyordu, asker telaşlandı, gözleri büyüdü… ve silahını kustu. Çocuk, yana kaydı. Gün ışıdığında, İmrosil askerleri gemiyi ele geçirmişlerdi, kumandanları emirler yağdırıyordu. “Ölüleri şuraya toplayın” emretti. Sekiz-on asker oraya buraya koşuşturdu. Birkaç dakika sonra toplandılar. “dokuz kişi ölü” dedi. Çavuş. “iyi, iyi” dedi kumandan. Kaptana talimat verdi. “Yeni rotan İmrosil Limanı”. “ açılalım.” Sabah dokuza doğru altı yardım gemisi İmrosil Limanına giriş yaptı. Bu sırada İmrosil devlet başkanı “gemide bulanan teröristlerle İmrosil askerleri arasında çıkan çatışmalarda 9 teröristin öldürüldüğünü, altı adet gemiye el konulduğunu, gemide bulunan 131 kişinin de savaş esiri olarak tutulduğunu ” tüm dünyaya duyurdu.

Tam bu sıra da.

İzkan ve Masrun limanlarında bulanan savaş gemileri rotaları İmrosil olmak üzere harekete geçti. Tasburun limanına konuşlanan usta askerler, helikopterlerle Kasrab’ın kuzeyine indirilmişler, emir bekliyorlardı.

Gemiler, yapabilecekleri son hızla Ardenizi’ni ortaladıklarında, Cumhurbaşkanı’nın telefonu acı acı, uzun uzun çaldı. Aynı anda, Başbakan’ın, Dış işleri Bakanı’nın, Genel Kurmay Başkanı’nın, Gizli istihbarattan sorumlu Başkan’ın telefonları da uzun uzun öttü. Hiç birisine cevap verilmiyordu. Kozna Kentine konuşlanan ve geceden beri motorları çalışan F 16’ların havalanması zamanı gelmişti. Bu sırayı çok iyi bilen ve bir zamanlar birlikte eğitim çalışmaları yapan İmrosil Genel Kurmayı, Samurya’nın bu işi bitirmesini, yoksa Üçüncü Savaşın eşiğinde olduğumuzu, Samurya’ya bildirdi.

***
Tarzanya Başkenti’nin, Samurya Büyük Elçisi Başbakanlık binasına giderek; “bu oyuna bir son verilmesini”, “cenazelerin derhal verileceğini”, “yardım gemilerinin,  kendilerinin teminatında olduğunu”, “İmrosil’in elinde bulunan esirlerin sağ ve salimen teslim edileceğini”, “gemilerde bulunan yardım malzemelerinin Garizza’ya bizatihi Samurya tarafından dağıtılacağını”, “dağıtım işleminden sonra da gemilerin tesliminin yapılacağını”, “bir hata sonucu ölen mensuplarınızın ailelerine de tazminat ödeneceğini” ve “İmrosil devletinin çok üzgün olduğunu ve özür dilediğini” bildirerek taahhüt etti.
***

Ardenizi’nin ortasındaki savaş gemileri geri dönüş yaptırıldılarlar, Kozna kentinin havaalanında motorları çalışan uçaklar istop ettirildiler, Kasrab’a indirilen savaşçılar kışlalarına, evlerine geri döndürüldüler.
Samurya Devleti adına, Samurya Büyük elçisinin verdiği sözler iki gün içinde yerine getirildi.

***

“Kılcın keskin olursa, üstündeki elbiseye bakamazlar.”(Mealen-Yavuz Sultan Selim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...