25 Mayıs 2011 Çarşamba

İşe koyulmak, İşi Bitirmek

Yaşlı ardıç ağacı penceremden dünyamı dolduruyordu. Hemen altına konulmuş banktaki oturma zamanlarında bir nefes huzur, hızlıca çekilipte içine, Fatiha’nın yardımı ile göğüste beliren genişlik adam akıllı sarhoşluğa yol açıyordu. Rahman ve Rahim olan’a yakarışlar, umutlar sonsuzlaşır giderdi göklerden ağan rahmet bulutlarınca. Ay, içinde alabalıkların oynaştığı havuza vurdukça, su üstünde uçuşan sineklerin avındayken alalar, yakamoz yakamoz kıvrılırken sular, uzaktaki bahçeden gelen Zeki Müren şarkıları eşliğinde ard arda yuvarlanıp giderdi kadehler…

Uzun bir tatil, up uzun bir piknik dönemi idi bizimki bitmesini hiç istemediğimiz. Yağmursuz gün geçmedi. Gök gürültüsüz gün devrolunmadı hiç.

Okumalar, tefekkürler çağına yeniden geçmeliydi, yeniden çağ açan padişahlarla aynı âlemlerde bereketli sofralara oturup âmin diyebilmeliydi.

Gün doğarken bülbüllerin çığlıkları uyandırdı, gün batarken de bülbüller uğurladı güneşi dünyadan.

Çeperleri kızıla bulanmış papatyalar, çimenlerin içinden başını göğe uzatırken, çiğ düşmüş yapraklarından çırpınarak, süzgün aydınlığın içinden arılarla buluşup, ballarını bölüştü. Hiç bir ayırım gayırım yoktu dünyada. Kıskançlık olsa idi eğer şifa yüklü kovanlar dolar mıydı sanırsın? Kıskançlık olsaydı öğretmenlerimizde hiç yetiştirirler miydi öğrencilerini,  kapkaranlık bir dünya olurdu dünyamız, yaşanmaz, sıkıntılı. Besmele ile başlayan Fatiha’nın bereketi kıskançlığı da yırtar, dağıtır gider ufuneti.

Cızırtılı hoparlöründen gırtlağı patlayacak derecede bağırarak konuşan, ne dediği bile anlaşılamayan politikacı diskurunu bitirdiğinde, köşe başındaki yerinden asla kalkmayan ve oralı olmayan köyün delisi, uzakta olmasına rağmen el işareti ile sigara ister, koşar adımlarla yanına varıp iki dal sigarayı uzatır, deli başını yere eğerek, bağdaş kurmuş vaziyetteki oturmasına döner ve eğer başını yeniden. Birkaç kişi siyasetçinin elini sıkar, sırnaşarak enselerinden sertçe tutarak çeker kendine doğru, öper siyasetçi, birkaç yaşlıca kişinin elini öper, sakallarını sıvazlar, kablolar toplanır, sanki bir milyon kişi uğurlarmış gibi kendini uzun uzun el sallar, sonra arabası yavaşça kalkar giderler. Köylü işine gücüne dönmüş, politikacı anında unutulmuştur. Adı bile geçmez bir daha.

Yaşlı ardıç, rahmet bulutlarının bıraktığı suları yapraklarından süzdü toprağa doğru, şükür dualarının kendine dönüşü gibi. Köy yeniden uyandı, köylü kalktı ayağa. Çalışmalı, çalışmalı, çalışmalı. Bahçeler, tarlalar elinde çapa, kazma, köylülerle doldu. Verimli topraklarla güreşler tutuldu, Veysel Baba’nın söylediği gibi “kazmayı vurdukça, güllerle mukabele etti toprak.” 
Bereket, bolluk iyilik, güzellik vatan sathına yayıldı.

Umudunu yitirmeyen millet, ödülünü fazlasıyla alıyordu.

Yaşlı ardıçın altındaki banka oturmuş, derin derin soluklanıyordu.

1 yorum:

  1. Tiryakilik yaratan bir üslup, bizi buralardan yaşlı ardıç ağacının altındaki banka götüren bir hikaye.

    Elinize sağlık...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...