3 Aralık 2010 Cuma

Deli Çavuş

“İnsan”a Helaldir.

Sabah ezanlarında besmele ile kalkar yataktan, az uyumuşluğun mahmurluğu ile zar zor bulur musluğu, soğuk su uyandırır ancak uykudan. Elleri, yüzü, başı, ayağı… derken, iş malzemelerini alır doğru camiye… sabah namazından sonra, eve uğramadan bahçeye. Bu tempo 40 yıldır devam ediyor. Böylece oluştu, gelişti, güzelleşti bahçesi. Çeşit çeşit meyveler, sebzeler, mevsimine göre…

Deli Çavuş şehrin delisidir. Arkadaşlarının delisi. Kendine deli. Bildiğinden şaşmayan bir inanç abidesi.

Bahçesi, hemen hemen her çeşit meyvenin bulunduğu büyük bir bahçe. Deli çavuş bizatihi çalışarak yıllar içinde oluştu, elma, armut, kayısı, ceviz, badem neler neler… hemen bütün meyveler var. hatta fındık ağacı bile var fakat fındık vermiyor. Mevsim ve coğrafya gereği. Bahçenin bir kıyısı yola bakar. Yoldan tarafta bir tabela italik yazı ile yazılmış “’insan’a Helaldir”. Her gören okur geçer. “Deli Çavuş işte, aklı ne eserse onu yazar, onu söyler.”  Der. Geçerler.

Üçüncü ya da dördüncü geçişimizdi oradan. Tabeladaki yazıyı okuyabiliyordum, ama laf olsun işte, öylesine bir okuma. Sonuncu geçişimizde iyice okumuştum. “İnsana helal”. İnsana? Yani ne demek şimdi bu?

Sonraki geçişimizde durdurduk arabayı, indik. Bahçeye doğru yürüdük. Derme çatma bir çit. Küçük bir kapı, açıktı. Girdik içeri. Şöyle bir etrafa bakındık. İleride birisi çalışıyordu. Elinde çapa, keser gibi bir şey toprağa doğru sallıyordu. Yaklaştık, bizi görmüştü. Çalışmaya devam etti. Biraz daha yaklaşıp selam verdik. “Ve aleyküm selam. Buyurun, buyurun. Hoş geldiniz” dedi. “Rahatsızlık vermeyelim. Çalışıyorsunuz.” Dedik. “Buyurun, şöyle geçelim.” İki kütüğün üzerine uzatılmış kalası işaret etti. “Buyurun.” Oturduk.

-“Maşaallah bahçeniz çok güzel, bakımı iyi. Çeşitli meyveler, şuradakiler de sebze olmalı.. çok iyi. İyi bakılmış.”

-“Buralardan mısınız?” misafir olduğumuzu anlattık. Birkaç keredir, bahçenin önünden geçtiğimizi, kapının üzerindeki tabela dikkatimizi çektiğini anlattık. “insana Helal”. Ne demek? Diye sorduk.

-”Gayet basit “ dedi. “İnsan olanlar rahatlıkla girerler, istediklerini alırlar, yerler, içerler. Helaldir.

-“Peki. Bahçeye giren, istediğini alıp yiyenler oldu mu hiç?”

-“Hayır. İlk defa siz geldiniz ve bu konuyu soruyorsunuz. Diğerleri korkuyorlar. Bahçeye asla giremezler. Ne bileyim işte korkuyorlar herhal.”

-“Ama, siz hiçte korkulacak biri değilsiniz.”

-“Demek ki, insan olmaktan, insandan korkuyorlar.”

-“Oysa insan korkulacak değil, sevilecek bir varlıktır değil mi?”

-“Kime anlatırsın efendim. Nasıl anlatırsın.” “fakire -Deli- derler buralarda. Belki de deliliğimizden korkuyorlardır. Oysa şu ana kadar hiç ama hiç kimseye bir zararımız dokunmamıştır.”

Yıllar yüzünde derin çizgiler açmıştı Deli Çavuş’un. Alnındaki kırışıklıklardan süzülen terler gözlerine dökülüp, yanaklarından aşağıya akıyordu. Cebinden çıkardığı mendili ile temizledi terlerini. Uzaklara doğru baktı.

-“Tabelayı astıktan sonra, bizim bahçe adres tarif yeri gibi oldu. Herkes tarifi -helal bahçesine- göre yapar oldu. Helal bahçesi derler ama bir türlü girip, ne yaptığımızı, niye böyle bir yazı yazdırdığımızı sormazlar. Biz yine de ürün aldığımız mevsimlerde, sepet içinde bahçenin önüne bırakır, özellikle çocuklar gelir alırlar. Komşularımıza dağıtırız üçer beşer. Çok sevinirler. Bu da bizi memnun eder. Hem, bütün bir evreni insan için yarattığını söylemiyor mu? Eee. Ben kim oluyorum ki, kainatı emrine verdiği insandan iki elmayı, üç kayısıyı esirgeyeceğim. Olabilir mi?”

Oturduğu yerden kalktı, bahçenin içlerine doğru gitti. “biraz bekleyin lütfen.” Diyerek. Kısa bir süre sonra elinde bir sepet, bir testi ile geri döndü. Sepetten elmalar, kayısılar, şeftaliler çıkardı. Kenara koydu. Su bardağı çıkardı testiden ayran doldurdu, “haydi, haydi buyurun” dedi. Afiyetle yedik, içtik. Öyle güzellerdi, öyle lezzetlilerdi ki, anlatılamaz.

-“Deli Çavuş hele anlat, bu meyvelerden yiyenler de insan olabiliyor mu? Sır meyvelerde midir?”

-“İnsan ki, güzelliği her nerede, her kimde bulursa almalıdır. İnsan alabilendir işte. Ama bir meyveden, ama bir bir çift sözden fark etmez.”

Müsaade istedik Çavuş’tan. Memnuniyetimizi bildirdik.

-“Unutmayın ha. Buralar sizindir. Girin bahçeye, keyfinizce gezin, yiyin, için. İnsana helaldir.”

2 yorum:

  1. Çocukken kuraldı bizim oralarda; dallarını kırmayın istediğiniz kadar yiyin!

    Çok güzel bir yazı. Eskilere götürdü beni. Elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. çok güzel ders alınacak bir öykü bizlerle paylaştığınız için teşekkürler

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...