27 Ekim 2010 Çarşamba

Himmet Amca

Değme mimarları, değme inşaat mühendislerini cebinden çıkartır, onunla bina-yapı hususunda kimse yarışamazdı. Sadece, arsayı görsün yeter Himmet Amca. Oraya yapılması gereken binayı bir anda gözünde canlandırır, birkaç güne kadar gerekli planları çizer bitirirdi. En kısa zamanda işe başlar, planlanan sürede kesinlikle teslim ederdi. Sadece, ev sahibinden neleri istediğini sorar, kaç oda, kaç banyo, mutfak, kiler, bodrum… buna göre ihtiyaçları arsa üzerine yerleştirirdi. Kasabada altmışa yakın ev ve işyeri yapmıştı. Her biri birinden güzel sanatsal yapılar. Kimi iki katlı, kimi tek, avlulu, teraslı, düz damlı, ayvanlı, bodrumlu, cumbalı, dış boyaları bile hepsinde farklıydı. Kasabanın hangi yönündeki arsa ise, güneşin durumuna göre dış cephesi boyanırdı. Yan yana gelen inşaatlarda ise, diğerine başlarken yeni felsefeler geliştirilir, bu düşüncelere göre yeni tür boyalar aranırdı. Himmet amca’ya “yaa, aynı mahalde aynı yöne bakıyorlar, kaldı ki sen şu binayı yaparken, sarı ile ilgili ne fesefeler yaptın, neler demiştin. Şimdi niye farklı bir renk kullanıyorsun?” deseler. Yeniden başlardı felsefe, mantık ve renkler hakkında konuşmaya. Arsa seçimi, binanın tipi, kullanım alanının tespiti ve hatta renkler bile matematik idi Himmet Amca için.

Yapı sanat enstitüsünü bitirdikten sonra iki yıl, babasının arkadaşı Mimar Hakan Bey’in yanında çalışmış, sonra askere gitmişti. Askerlik hizmetini de birliğin inşaat işlerinde tamamlamış dı. Tezkere dönüşü “başkasının yanında çalışmam, kendi iş yerimi açacağım” diye tutturmuş, babası, evinin yanındaki soğan, maydanoz ektikleri alana bir kulübe yapmasına müsaade etmişti. Bu kulübe de işini yapacak, herkesin gıpta ettiği binaları bu atölyede başaracaktı. Böylece başladı kendi işini yapmaya. Başladı ama iki yıl kimse iş vermedi ona. Ekibini kurmuş, temelci, betoncu, demirci, duvarcı, sıvacı, çeşmeci, elektrikçi, marangoz… ekip tamam ama iki yıl boyunca iş yok.

İlk işini komşuları Haydar Efendi verdi. Bahçenin arkasında bir ahır yaptırdı. İş olsun da. Önemli değil. Ahır çok güzel oldu. Sekiz adet büyükbaş hayvan, iki at, bir eşek, birkaç koyun için mükemmel bir ahır yaptı. Çok da kısa sürdü. Hayvanları hep aynı yöne bağlanacak şekilde yerleştirdi, böylece tersleri de aynı yöne yapılacak. Meyilli yapılan yol vasıtasıyla da, tersler yukarıdan verilen su sayesinde ahır dışına taşınacak, dışarıda da bir çukurda toplanacaktı. Haydar efendinin öylesine hoşuna gitti ki, kasabada anlatmadığı kimse kalmadı. Daha inşaat bitmeden kasabalı sıraya girdi adeta. İkinci ahırı da böylece aldı ve zamanında bitirdi. Bu arada yanına aldığı bir kalfa ile diğer ahırları yaptı. Bazılarına kendisi hiç gitmedi bile. Kalfasına o kadar güvenmişti. O da sağ olsun yüzünü kara çıkarmadı. Adına kötü bir laf getirmedi.

Hele ilk ev inşaatını aldığında görecektiniz onu. Kendini göstermenin tam zamanıydı. Ne gerekiyorsa, ne isteniyorsa, ne lazımsa bir bir yaptı. Ortaya öyle bir ev çıktı ki, her ev yaptıracak kişi ona müracaat edecekti. Temelden çatıya kadar her metre karesinde el emeğini koydu. Tam istediği gibi bir eser çıkmıştı ortaya. Avludan giriliyordu eve. İki basamaklı bir çıkış merdiveni, önde ayvanı, öyle bir cümle kapısı koymuştu ki, kapının ustasını sır gibi sakladı. Eve girilince küçük bir hol, sağ tarafta büyük bir mutfak. Salon dikdörtgen biçiminde, geniş camlı, camın önünde denizlik, yanda bir misafir yatak odası, içeriden merdivenle üst kata çıkılıyor. Yukarıda üç oda, bir banyo, odalardan birisinde banyo var, her odada yüklük ve gömme dolaplar. Çatı katına yine merdivenin devamından çıkılıyor. Çatıda büyük bir oda. Tam çalışma odası. Geniş, ferah, rahat. Odanın yanı ise kiler. Kalabalık bir ailenin tüm ihtiyaçlarının depo edilebileceği büyüklükte ve düzende. Her şey düşünülmüş bir ev. Görenler sıraya girdiler adeta. Hatta oturdukları evi yıktırıp yeniden yaptıranlar bile çıktı.

Himmet amca ile çalışan tüm ustalar hayatlarından memnundu. İşsiz kalmıyorlardı. Paralarını da tıkır tıkır aldıklarından sözünü ikiletmiyorlar, işlerini de gayet titizlikle yapıyorlardı. Her bir usta, Himmet Amca için bulunmaz bir nimetti. Hepsi işinde usta, hepsi de titizdi. Yapılan her inşaatta onların payı büyüktü.

Çalışan işçi ve ustalara sıklıkla “biz ekmeğimizi, bu taşlar, toprak, bu tuğlalar, bu ahşap, bu demir, bu harç la kazanıyoruz. Ekmeğimizin kendimize ait, bizim olabilmesi için gereken dikkat ve özeni göstermeliyiz. Her bir tuğlayı severek yerine koymalıyız. Her bir çiviyi bilerek isteyerek ve severek çakmalıyız.  Her gün harç karılırken, ilk su verilirken herkes o anda orada bulunacak. Herkes ekmeğine bakar gibi harca bakacak. Herkesin o harçta bir damla suyu, bir kürek kumu bulunacak. El birliği ile işimizi başaracağız. Şunu unutmayın ki, bu binaların içinde canlar yaşayacak. Onlar yaşadıkları her anda bizleri anacak, bizlere dua edecekler. Sakın unutmayın. Eğer bir tuğlanın yanlış konulduğunu düşünürseniz, hemen sökün onu. Yenisini doğru düzgün ve usulüne uygun şekilde koyun. Malanız güzellikle dolsun, şakülünüz fırıncı küreği gibi doğru ve hassas olsun, işinizi gönüllü yapın…” “Her kim hastalanırsa veya canı sıkkın olursa bana haber versin. Canı sıkkın, morali bozuk kişinin yaptığı evde oturulmaz. Bizim evlerde huzur olmalı, mutluluk olmalı, sevgi olmalı. Sevgi ile harcı karıp, tuğlaları ördükten sonra da burada oturacak canların mutluluğu sonsuz olur. Onların huzuru bizim dikkatli çalışmamıza bağlı, ha seveyim sizi, ha kardeşler…işimizde eksiklik olmasın, “her şey tas tamam olsun”, bizim yapacağımız küçücük bir hata Allah korusun büyük facialara neden olabilir.”

Himmet Amca, yaptığı evlere peşin peşin huzuru monte ediyor, onun yaptığı evlerde oturanlar da  huzur içinde, yaşamlarını idame ettiriyorlar dı. Mutluluğun bir şartı da yaşama alanları idi. Mimarlara duyurulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...