22 Ekim 2010 Cuma

Boyacı

Avukat arkadaşım Murat’ın bürosundayız. Arkadaşım dedimse öyle günlük görüşen, buluşan, konuşan türden arkadaşlardan değil, yılda bir iki kez ancak. Hafta sonuna denk getirilen ziyaretlerden olduğu için, vakitte müsait uzun soluklu teatiler… memleket meseleleri, bazen edebiyat, sanat, filimler, kitaplar üzerine konuşmalar. Büro çalışanları diğer odada, onlara bir rahatsızlık da vermiyoruz. Bize iştirak eden, çalışma masasının yanında bulunan etajerin üstüne yerleştirilmiş kafesteki kanarya. Bazen susuyor. Ötmesi için çabalasak da hiç oralı olmuyor. Bir de başladı mı, susmak bilmiyor. Kaç türlü ötüyor,  konuşuyor gibi. Hangi müzik parçasını seslendiriyor? yanık yanık, derinden, içli mi içli, hangi ustadan öğrendi bu dertli hıçkırıkları.

Bir müvekkili girdi odaya. Kasım bey. İş adamı, ticaretle uğraşıyor. Birkaç dosyası birden varmış Murat’ta. Çeşitli ticaret davaları. Kafesin yanına oturdu. Hasbihalden sonra, parmağını kafesten içeri soktu. Kuş kaçtı. “Gel gel” dedi. Parmağına kondu kanarya. Diğer parmağı ile kuşun gıdığını kaşıdı hafifçe. “Görüyor musunuz renkleri” dedi. Mavi, sarı, yeşil, kırmızı, gri, beyaz, siyah… bir milyon renk. Parlak renkler. Kanarya ötmeye başladı. Elini çekti. “Size bir boyacının hikayesini anlatayım” dedi. “cennet mekân Faik Baba’dan dinlemiştim.” “komşularının bir göz odası varmış, kiraya verirlermiş. Bir gün bir adam gelmiş kiralamış. Bir yatak yorgan, bir tencere tabak ve bir kafesi varmış. Kafeste bir kanarya. Adam sabah-akşam odadan hiç çıkmaz, durmadan -boyacım-,-boyacım-, -boyacım- da -boyacım- diye, konuşur, bağırırmış. Hiç durmadan devamlı tekrar ettiği için, dikkatlerini çekmiş ve rahatsız da olmuşlar hani. Ev sahibi bir gün kapıyı çalmış. Adam buyur etmiş. “ya-hu demiş, nedir bu boyacım da boyacım. Figanları. Rahatsız ettin bizi. Ya sus, ya da devam edeceksen evi boşalt. İçeri buyur etmiş ev sahibini. Kafesin yanına almış. “Bak ağa”. Demiş. “Şu kuşun boğazındaki  boyayı görüyor musun.” “evet, görüyorum” demiş, ev sahibi. “ben” demiş, adam. “Ben, işte o boyayı oraya vuran Boyacı’ya aşığım. Ne yapayım.” Demiş. Ev sahibi bin pişmanlık ve şaşkınlık içinde özür dileyerek çıkmış. “Allah’ın garibi işte”, dokunmayalım diye karar almışlar. Hikaye bu kadar. Kasım beyin gözünden bir damla yaş aktı.

“Ne güzel” dedi. Avukat Murat. “Görmesini bilene her yerde”.

Bütün “güzel isimler”, bütün renkler, bütün şekiller Ondan. Ve O. Görmesini bilene. Boyacı da O, Marangoz da O.

“Herkesin yöneldiği bir yön vardır”, sizin kiracı da yönünü bulmuş, ne güzel. Yönsüz değil. “hayırlara koşmak” mühimdir. Kimseye bir zararı olmayan “Hak Dostu”.  “O halde yalnız beni anın” buyruğuna uyuyor. “Bütün güzel isimler O’nun” olduğuna göre. Mesele de kalmıyor.  “Kendi” halince, hallenip istenilen yöne de “yönlenilince” yol kendiliğinden bulunuyor. Bu yolun meyvesi bol bol hüzün. Hüzün meyvesi, hem hüznü artırır, hem zevki.  “zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler” bilimince de artık yerleşirler, ayrılamazlar. En doğrusunu “bilen” bilir.

Sohbet uzadıkça uzayacağa benzer. En iyisi bir virgül koymak. Dendi. Daha sonra buluşmak üzere selamlaşıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...