31 Ağustos 2010 Salı

Bir Başörtüsü Tartışması

26 Ağustos tarihinde Kanal Türk televizyonunda dört kişi tartışıyorlardı. İkisi sanırım özel olarak yetiştirilmişler, diğerlerine göre daha gençler. Bakışları kindar, konuşana saygılı değiller, dinlemesini de konuşmasını da kinleri üzerine kurmuşlar. Her ikisi de başörtüsünün okullarda serbest bırakılmasını, bunun bir demokratik hak olduğunu söylüyorlar. Hakarete vardırdıkları oluyor fikir münakaşasını. Program yöneticisi de bakışlarıyla bu kişileri destekler vaziyette. Bu gençlerden birisi, okula giremeyen başörtülü kızlarla birlikte, memurların niye başlarını örtemediklerini, doktorların başörtüsü ile neden hastanelerde hizmet veremediğini, niçin başörtülü bir milletvekilinin olmadığını filan anlattı durdu, öc alma duygusu hem de üzerine almış olduğu görevi yerine getirme sorumluluğu ile. Demek ki, başörtüsü sorunu, sadece Üniversitelere giremeyen başörtülü kızlar için değil, aynı zamanda bu kızların doktor, avukat, hakim gibi meslekleri de başörtüleriyle yapabilmeleri, hatta bu kardeşlerimizin başörtüleriyle milletvekili dahi olabilmeleriydi. Dedim ya, bunlar sanki özel yetiştirilmiş provakosyan ekibinden di. Olabilir. Söyleyebilirler. Hakkıdır fikirlerini açıklayabilmek.

Fikirlerine değer verdiğim, önemli çalışmalara imza atmış Prof. Dr. Ümit Özdağ da tartışmacılardan birisi. Sıra kendisine geldiğinde başörtüsü ile ilgili fikirlerinden istifade ettik. “Öğrencilerim arasında baş örtülü kızlar var. Ancak derslere peruk takarak girebiliyorlar, belli oluyor tabii. Nasıl ki, bir kadının başı örtülü diye muayenesi yapmamazlık edilemeyeceğine, göre bu hizmet alandır, o halde üniversite den hizmet alan bir öğrenci olarak da kızlar başörtülü olarak derslere girebilmelidirler. Milletvekiliği bir meslek değildir, temsildir bu nedenle de başörtülü milletvekili olmalıdır….” Kulaklarıma inanamadım. Haydi siyasetçiler oy potansiyellerini artırmak hesabına konuşabilirler diyelim. Ya, Siz ey Profesör. Ya, siz. Unvanınıza saygılı olun. Aklın, bilimin, medeniyetin, fikrin, tefekkürün, asrın hakkına söyleyin bakalım, anlattıklarınıza inanıyor musunuz, yoksa birilerinin hoşuna gitsin diye mi böyle söylüyorsunuz.

Bu memlekette neredeyse yirmi yıldır bu konu tartışılıyor. Ya siyasilerimiz ya da konu hakkında pek de bilgili olmayan kişiler televizyonlarda ahkam kesmekteler. İlim adamlarımız nerede? münevverlerimiz nerede, İlahiyat Fakülteleri neden kurulmuş, oralardaki profesör ünvanlı kişiler ne günleri beklerler, ne diye bu tartışmayı sonlandırmazlar.

Türkiye’miz ılıman iklim bölgesinde bulunmaktadır. Tartışma da tam buradan çıkıyor. Eğer ülkemiz Arabistan gibi sıcak bölgede veya Kutuplar gibi soğuk bölgelerde bulunsaydı, örtünme ile ilgili hiç bir tartışma olmayacaktı.

Devletler kanunları ile, töreleri ile, teamülleri ile vardır. Halk, Kanunlara uymak, devlet Kanunları uygulamakla yükümlüdür.

Başlarını örten kızlarımızın, başlarını neden örttüklerini tek tek soralım. ‘İnançlarım böyle emrediyor’, diyeceklerdir. Kalıplaşmış, ezberlenmiş bir söz. Hiç bir değeri yok. İnançlarını dinleyelim bakalım, nerede var baş örtüsü, hem de üniversite tahsilleri pahasına. İLİM TAHSİLİ FARZDIR. Bu farzın önüne hiç bir hüküm geçemez. Çünkü ilim kendisidir. İlmin kaynağı kendisidir. Kendisini tahsil etmek, kendisini öğrenmenin önünde ne gibi bir engel bulunabilir? olsa olsa siyasilerin, menfaatperestlerin cahilane hükümleri. Eğer kızların başlarını örtmesi, bu masum kızlarımızın dediği gibi inançların gereği ise, ilimden uzak kalmak neyin gereği? bu konunun iyice öğrenilmesi, anlatılması, insanımızın aydınlatılması koca koca profesörlerimizin borcudur. İlimden uzak kalan kızlarımızın vebali ise onlara bu yanlış fikirleri öğreten, bu yanlış inançları zerkeden kendini bilmezlerindir.

Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın ‘HOCA’lık hakkı için konuşması, görüşlerini bir kere daha gözden geçirmesi gerektiğine inanmaktayız. Yerlerde sürünen bir demokrasi anlayışıyla devletin yönetilemeyeceğini en iyi kendisinin bilmesi, ilim tahsil etme özgürlüğünün, baş örtme özgürlüğünün önünde olduğunun gözden ırak tutulmaması, okullarda kürsüye, salonlarda mikrofona, TV’lerde ekrana her çıkışında hayatta düstur edilmesi gerektiği inancındayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...