9 Temmuz 2010 Cuma

Kulak Misafiri Olduğum Konuşmalar

I

Orman teşkilatının bakkalı önünde köfte-döner gibi yiyecekler yapılıyor. Orada bir öğlen öğününü geçiriyoruz. Yan masada oturan bir delikanlı yemeğini bitirdikten sonra sigara yakmak istedi. Sigarasını çıkardı, çakmağını aradı bulamadı. Hayıflanarak, “-çakmağı olan var mı acaba?” dedi. Bir sonraki masada yemeğini yemekte olan ihtiyar, “-Buyurun” dedi. “-biraz uğraştırır ama yanar.” Çakmağı alan delikanlı, üç-beş belki yedi defa çaktıktan sonra sigarasını yakabildi. Teşekkür ederek “-çakmağınızı iyi tanıyorsunuz” dedi ihtiyara. Isırdığı lokmasını yutan ihtiyar; “-Evlat, şu çakmağı tanımak için harcadığım zamanı, kendimi tanımak için harcamadım. Yanarım yanarım da ona yanarım.” Dedi. Delikanlı, yanlış bir şey söylemiş gibi özür dileyerek, sanırım hiçbir şey de anlamamış olduğu halde masasına oturdu.

II

İki elimde eşyalar, bir seyahat için metroya gidiyorum, eşyalar ağır olduğundan yavaş bir tempo ile hem de yorulmamak için. Mahallenin iki ihtiyarı ayak üstü konuşuyorlar. “Azizim, 15 milyara bir araba satın aldım, dışarıda, kapının önünde duruyor. 500 liraya bir kadın aldım, her gün sarılıp yatıyorum” Dedi. Duyuverdim.

III

-“Ezan okundu mu?” dedi. Bir an duraksadım. Okundu mu, okunmadı mı? bir fikrim yoktu. Sonra diğer bir kişiye sordu. “-Hey, ezan okundu mu?”. !!

Biz, çaylarımızı içiyorduk. O sırada müezzin başladı okumaya ezanı. Ezan'ı okunma süresince dinledik. Çaylarımızı içiyorken,.. yanımızda oturan kişiye tekrar sordu;.. “-ezan okundu mu?” “-nerdeee…” dedi. ..“-nerde o günler.....”.., “-Sabırsızlıkla bekliyorum. Ezanın okunacağı günleri. Doğrusu okununca ne olacağını da bilmiyorum, yaa..”,… soruyu soranın, maksadı cevap almak değildi harhalde….

Mahallenin delisi olduğunu söyledikleri meczup.. bir başkasına soruyordu, “-heey.., ezan okundu mu?”

IV

Sohbet ediyorlardı. Yanlarında bir küçük, kendi kendine oynuyordu. Birisi;

-“Atatürk’ün öldüğü gün..” dedi. Küçük duymuş olmalı bu sözü ki, hemen lafa karıştı.

-“Atatürk insandı. İnsanlar ölmez. Ona öldü demeyin.” dedi.

V

“Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece/bilmiyorum ne haldayım/Gidiyorum gündüz gece”

Bulunduğumuz durağın hemen yakınında ki büfeden biraz da yüksek seste geliyordu, Aşık Veysel’e ait olduğunu bildiğim bu türkü.. radyodan çalıyordu, bizler de dolmuş bekliyorduk. Bir taksi durdu, şoför; “-nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Duraktakilerden birisi; “-uzun ince bir yoldayız ve gündüz gece gidiyoruz. Götürebilirmisin” dedi. Şoför;”-Tövbe, tövbe, tüm delilerde bana denk gelir” dedi. Ve, bastı gaza gitti.

VI

Sonsuza gider paragraf başlığındaki numaralar.

Halkın içinde, halkla birlikte yaşayan fakat, halka karışmış gizli mi gizli… halk BİLGElerini bulup çıkarmak, herhalde Üniversitelerimizin, profesörlerimizin, kendisini sosylog, ilahiyatçı, edebiyatçı, felsefeci… gibi ünvanlarla anan ve bizlere, böyle olduklarını belleten kişilerin görevi olması gerektir.

Biz fakir, birkaç cümle duyduk ve anlattık. Bundan sonrası özellikle İLAHİYATcılarımıza aittir.

Bu konuda eğer “ilahiyatcılarımız ve veya edebiyat/ ve felsefecilerimiz” bize bilgi verirlerse lütfen emin.mahmut@gmail.com adresine bekleriz efendim.

1 yorum:

  1. bu güzel köşe yazılarınız için tebrikler.
    ismail tanoğlu

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...